Konya’nın Lezzetleri Gastrofest’le Görücüye Çıkıyor.
Bu yazım 27.09.2021 Tarihinde Analiz Gazetesinde Yayınlanmıştır.
Unesco tarafından 2021 yılında Gastronomi alanında Ulusal ağ listesine alınan Konya, muhteşem bir lezzet festivaline hazırlanıyor. Anadolu mutfağının merkezi hükmünde olan Konya, dünyada bilinen ilk yerleşim, ilk şehirleşme ve ilk hayvan evcilleştirmenin görüldüğü yer olan Çatalhöyük’ten bu yana çeşitli medeniyetlere ev sahipliği yapmış önemli bir ilimiz. Ayrıca, Anadolu Selçuklu Devletinin de 200 yıl kadar başkentliğini yapmıştır. Dolayısıyla, bu tarihi miras mutfağını inanılmaz zenginleştirmiştir.
Benim açımdan oldukça faydalı olan bu gezide, önemli tarihi
ve kültürel yerleri, lezzet mekânlarını ve mübarek kişilerin türbelerini ziyaret
etme fırsatını yakaladım.
Konya’da ilk ziyaret ettiğimiz yer, belki Türkiye’nin en
modern kongre merkezi ve “En İyi Mice
Yatırımı” ödüllü Selçuklu Kongre Merkezi oldu. 35.000 m² kullanım alanına
sahip ve 14 adet bulunan salonlarında 45 kişiden 2000 kişiye kadar kişi
ağırlanabiliyor. Böyle dev kapasiteli ve modern dizayn edilmiş merkezi görünce
etkilenmemek mümkün değil, insan kendini
Avrupa’da hissediyor.
Akabinde tüm dünyanın saygı duyduğu Hazreti Mevlana’yı
ziyaret ettik ve duamızı yaptık. Türk ve İslam dünyasının en büyük
mutasavvıflarından biri olan Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin türbesinin bulunduğu
Mevlana Müzesinin içinde derviş hücreleri ile birlikte ‘Matbah-ı Şerif’te bulunuyor. Pandemi şartlarından ötürü içerisine giremesek
de burası Mevlevilikte sadece yemek yeri değil, dervişlerin gönüllerinin de
pişirildiği, hem Mevlevîliğe kabulün, başlangıcın, hem de vefat eden
dervişlerin cenazelerinin yıkandığı yani Dergâh ’tan uğurlanmanın makamı olarak
kabul ediliyor. Matbah’ın sağ tarafında Ateşbaz-ı Velî Makamı olarak kabul
edilen, yemeklerin pişirildiği ocaklar, sol tarafında ise canların kaldıkları
ikinci kata çıkılan merdivenin altında “Saka postu” olarak adlandırılan Sekili kısım
bulunuyor.
Konya’da tattığımız lezzetlere gelince ilk gün öğlen yemeği
olarak Karatay’da bulunan Konya Büyükşehir belediyesine ait ‘Konya Mutfağı Mevlana’ restoranında
kendimize nefis ‘Bamya Çorbası’ ve ‘Etli Ekmek’ ile şahane bir ziyafet çektik.
Akşamına ise yine Büyükşehir’e ait ve manzarası ile olağanüstü güzellikte olan
eşsiz lezzetleriyle ünlü ‘Akyokuş Park
Konya Mutfağı’nda akşam yemeği yedik. Burada kaşıkla azar azar servis
edilen ekmek salması, fırın kebap, tirit, Patlıcan közleme kebabı, saç kebabı,
etli sarma ve masaya konulan çanak yoğurt süperdi. Arkasından tatlı olarak saç
arası ve höşmerim helvası tadılacak lezzetlerden gerçekten.
2. gün öğlen yemeğini ise Konya’nın meşhur Mengüç Caddesi
üzerinde bulunan ünlü ‘Lokmahane
Restoran’ında yine şahane bir bamya çorbası ve tirit kebabı ile yaptık. Akşama
doğru ise yaklaşık 75 yıllık bir geçmişi olan ‘Hasan Şendağlı Yağ Somunu’ Restoranında peynirli, sucuklu
kavurmalı ve atom denilen karışık yağ somunlarından tattık. Gerçekten susam,
tereyağı ve küflü peynir lezzet patlaması yaşatıyor insana.
Gezi notlarına dönersek, birçok ilde benzeri bulunan
Panorama Konya Müzesi’ni gezdik. Konya’nın tarihi geçmişi güzel anlatılmış. Tezgâhlarıyla
ünlü asırlık ‘Melike Hatun Çarşısı’na ve ‘Kadınlar Pazarı Çarşı’sına uğramamak
olmazdı elbette, bazı ürünlerden de satın alarak burada alışveriş yapma imkânı
elde ettik.
Gezimizin en önemli noktalarından biri olan ve günümüzden yaklaşık
9.000 yıl önce kentsel yaşamın temelleri atılan, geniş bir Neolitik Çağ ve
Kalkolitik Çağ yerleşim yeri Çatalhöyük’ü
ziyaret etme imkânını elde ettik. Dünyanın en önemli arkeolojik sit alanlarından
biri olan Çatalhöyük’ü 1958 yılında ‘James
Mellaart’ keşfetmiş, 1961-1963 ve 1965 yıllarında da kazısı yapılarak bu
yerleşim yeri ortaya çıkarılmış.
Yine gezinin 2. önemli noktası, Selçuklu ilçesine bağlı
turistik ‘Sille Antik Kent’ oldu. Sille,
Bizans, Selçuklu ve Osmanlı döneminden izler taşıyan, Konya’nın 7 km kuzey
batısında, derin ve dar bir vadinin iki yakasında kurulmuş ve 5 bin yıllık
tarihi olan bir yerleşim yeri. Aya Elena Kilisesi, camileri, köprüleri ve
evleri ile farklı kültürleri bir arada yaşatıyor. Sille, erken Hristiyanlık
devrinin ilk merkezlerinden, İstanbul-Kudüs hac yolunun önemli konaklama
noktalarından ve Havarîlerden Aziz Paul’un baskılar karşısında mağaralarına
saklandığı bir yer olarak biliniyor.
Gastrofest’ten notlar bir sonraki yazımda.
Yorumlar
Yorum Gönder